Deprem hukuku başta ceza hukuku olmak üzere, idare hukuku, tazminat hukuku, sigorta hukuku gibi birçok alanı barındıran bir hukuk dalıdır. Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğinden yola çıkarak bu alanda herkesin bilgi sahibi olması büyük önem arz etmektedir. Depremleri sadece can ve mal kaybından ibaret görmemek gerekir. Zira depremlerin gerçekleştiği coğrafyada ekonomik, toplumsal, sosyal, psikolojik yıkıcı etkileri de mevcuttur.
Deprem; Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Tazminat Hukuku, Sigorta Hukuku, İş Hukuku, Ceza Hukuku başta olmak üzere birçok hukuk dalı ile iç içedir. Bazı durumlarda felaketin büyüklüğüne göre olağanüstü hal ilan edilebildiğinden o dönem yayınlanan tüm yasal düzenlemelerin de anlık ve titizlikle takibi esastır.
Temel Hak ve Özgürlükler açısından Anayasa Hukuku, Devletin kamusal hizmeti açısından İdare Hukuku, zararların giderilmesi hususunda tazminat, sigorta, iş hukuku ve uygulanacak yaptırımlar, sorumluların tespiti ve cezalandırılması açısından da ceza hukuku kapsamındadır.
Deprem sonrası doğan zarara, verilen kayıplara göre pek çok sorumlu kişi ve kurumları olabileceği gibi, depreme maruz kalan ve/veya doğrudan ve dolaylı da olsa etkilenen kişilerin pek çok hakkı olduğu unutulmamalı ve delillerin yok olmaması adına hızlı ve etkili hukuki destek alınması çok önemlidir.
İdarenin, yapı malikinin, zorunlu deprem sigorta şirketinin, konutun ipotekli olduğu bankanın (poliçe mevcut ise), kiraya verenin (ağır hasarlı yıkılma tehlikesi olan binanın kiracıya bildirilmeden kiraya verilmesi) somut olayın durumuna sorumlukları doğabilir.
Depremden sonra cezai sorumluluk altına girebilecek şahıslar; yüklenici, proje ve inşaat sorumlusu, yapımda görev alan mühendisler, yapının denetiminde sorumlu devlet memurları, yapı malikleri olabilir ve taksirle adam öldürme/yaralama suçlarından yargılanmaları söz konusudur.
Deprem sonrası sorumlulardan talep edilebilecek zararlar ise yine somut olayın ve kişilerin durumuna göre değişebilmekle birlikle genel itibari ile maddi-manevi tazminat adı altında toplanmaktadır.
İdarenin Sorumluluğu da olayın durumuna göre gözetilmelidir. Depremden etkilenecek binaların tespitini yaparak boşaltılmasını, binaların inşasında depreme dayanıklı inşa edilmesini, hasarlı ve dayanıksız binaların yıkılmasını sağlamalıdır. Ayrıca mevcut fay hatları üzerine bina inşa edilmesine engel olunmalıdır. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde idarenin hizmet kusuru gündeme gelir. Bu durumda, depremde oluşan zararlardan idarenin sorumluluğu ortaya çıkar ve idare, hizmet kusurunun sebep olduğu zararları gidermekle yükümlü hale gelir. Deprem çok şiddetli olsa ve zarar büyük olsa, idare yükümlülüklerine uygun davransaydı zarar daha az olabilirdi denilebiliyorsa yine sorumluluk gündeme gelebilecektir.
Netice olarak; hukukumuzda hak kaybına mahal verecek çeşitli süreler de söz konusu olduğundan, ivedilikle sorumluların tespiti, cezalandırılması ve zararların giderilmesi için çeşitli ve farklı hukuki iş ve işlemlerin başlatılması ve bir arada yürütülmesi gerekmektedir.
Hepimize geçmiş olsun.