I. İNSAN HAKLARI KAVRAMI VE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ

İnsan haklarının ortak ve değişmez bir şekilde herkesçe kabul edilen bir tanımı olmasa da geniş anlamda insan haklarını, insanların insan olmaktan kaynaklanan haklarının tamamı şeklinde tanımlayabiliriz. Dar anlamda insan hakları ise insan doğasından kaynaklanan doğal haklarla örtüşen temel haklardır.[1] Diğer bir anlatımla, cinsiyet, dini inanç, etnik köken vb. hususlar ayırt edilmeksizin herkesin sahip olduğu haklardır insan hakları.[2] En önemlisi ise; insan hakları, evrensel nitelikli haklardır ve bu niteliği sayesinde bir hukuk düzeninde hiçbir şekilde yer almasa bile kişiler bu haklara sahip olacaktır. Evrenselliğin yanı sıra, insan haklarını konu almayan diğer bazı haklardan ve hukuk kurallarından üstündür, önceliklidir. [3]

Hayat hareketlidir, binlerce farklılığı içinde barındırır ve tüm bu farklılıklarla insan haklarının kaynağıdır. Hayatın hareketliliği insan haklarını tarihsel bir gelişimin ürünü olarak meydana getirmiştir ve bu gelişme milattan önceye dayanmaktadır.[4] Bu tarihsel sürecin son birkaç yüzyılında insan hakları, insanın doğal hakları olarak düşünülmüştür ve bu düşünceyi benimseyen doğal haklar öğretisine göre insanın doğuştan var olan bu hak ve özgürlüklerini birey topluma devrederek belli yasal güvencelere sahip olmuştur. İnsan hakları kavramı zamanla soyut bir kavram olmaktan çıkmış, sosyal ve ekonomik hakları da içeren kurallara ve güvencelere bağlanarak somutlaşmıştır.[5] Asırlar süren gelişmelerle, ayrım yapılmaksızın tüm insanlar “özgür” ve haklar bakımından “eşit” kabul edilmiş; hukuki bakımdan süje sayılarak hakkın konusu değil de bizzat hakkın sahibi sayılmıştır.[6] Bu gelişim süreci tabii ki sona ermemiştir.

1215 tarihli Magna Carta Libertatum, siyasal iktidarın sınırlandırılmasına temel oluşturmuş ve insan hakları konusundaki gelişmeyi yansıtan ilk belge olmuştur.

Reform ve rönesans hareketleri ile bireylerin devletten beklentisi değişime uğramış, ardından 1776’da ABD’de ve 1789’da Fransa’da iki büyük devrim meydana gelmiştir. Bu iki büyük devrim sonucunda 1776 tarihli Virginia Haklar Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi düzenlemeleri ciddi oranda hak ve özgürlük kazanımı sağlamıştır. Bunları takiben, 18. ve 19. yüzyıllarda insan hakları konusunda felsefi gelişmeler kaydedilmiş ve 20. yüzyılda İkinci Dünya Savaşı sonrası Birleşmiş Milletler’in kurulmasıyla insan hakları konusunda önemli bir adım atılmıştır.

İkinci Dünya Savaşı döneminde yaşanan soykırım, sürgün, toplama kampları, işkence vb. olaylar oldukça tepki çekmiş ve insan hakları uluslararası düzeyde korunmak istenmiştir; bu düşünce uluslararası düzeyde önlemleri ve günümüze yansıyan gelişmeleri temellendirmiştir. Tüm insanlığın tanıklık ettiği bu kanlı savaş sonrasında dünya aslında yeni bir insan hakları dönemine kapılarını açmıştır. Bu yeni dönemde, yeni evrensel modeller ortaya çıkmış ve Birleşmiş Milletler Örgütü ve Avrupa Konseyi üyesi olan devletler, bu örgütlere üyelikleri ve tarafı oldukları anlaşmalarla insan haklarını koruyan, insan hakları ihlallerini önleyen modellere uymayı taahhüt etmişlerdir.[7]

10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen ve insan haklarının temel kaynaklarından olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, insan hakları alanında imzalanan birçok uluslararası anlaşmaya yol açmıştır ve bu gelişmeyi takiben 4 Kasım 1950’de hakların güvence altına alınması amacıyla Avrupa Konseyi üyeleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşme, durağan ve değişmez değildir; kabul edilen ek protokollerle güvence altına alınan hak ve özgürlükler artmaktadır, insan hakları ihlallerinin denetim mekanizması daha verimli kılınmaktadır.[8] Sözleşmede düzenlenen ve Türkiye’nin taraf olduğu protokollerle korunan başlıca hak ve özgürlük konularından en çok ihlal edilen bazıları şunlardır; yaşama hakkı, işkence ve insanlık dışı, onur kırıcı muamele yasağı, kölelik, angarya ve zorla çalıştırma yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı, suç ve cezalarda kanunilik ilkesi, özel hayatın ve aile hayatının korunması, vicdan ve din/inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü, basın ve kitle iletişim özgürlüğü, ayrımcılık yasağı, eğitim hakkı, serbest seçim hakkı ve mülkiyet hakkı.

Devletin yetki alanında bulunan “herkes” bu hak ve özgürlüklerin kapsamındadır ve devletin tüm organlarının hiçbir şekilde ayrım yapmaksınız herkese tanınmış olan bu hak ve özgürlükleri koruma yükümlülüğü vardır; hangi organı yaparsa yapsın devlet, sözleşmeye aykırı her ihlalden sorumlu tutulacaktır. [9]

II. İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİN SOSYAL BOYUTU

İnsan haklarına saygı, devletlerin uluslararası ilişkileri ve itibarı için de oldukça önemli bir hale gelmiştir, adeta bir devletin uygarlık derecesini ve demokrasi kültürünü belirlemektedir. Günden güne artmakta olan insan hakları ihlallerinin önüne geçilebilmesi için sözünü ettiğimiz devletin salt sözleşmesel yükümlülüğünün yanında bireylerin de duyarlılığı ve bilinç düzeyi büyük önem taşımaktadır. Bireylerin varlığından haberdar olmadıkları hakları kullanmaları pek tabii mümkün olmayacaktır.[10] 

İnsan hakları ihlalleri konusunun bir eğitim sorunu olduğu ortadadır, bu noktada da bireylerin ilişkilerinde insan haklarına daha duyarlı hale gelmesi ve bilinç düzeylerinin arttırılması için devletin eğitim sisteminde insan haklarına yer vermesi gerekmektedir. Konunun sosyal boyutunu ele aldığımızda insan haklarının eğitim sistemine dahil olmasının yanı sıra medya ve sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki tutumu da oldukça önemlidir. Medya ve sivil toplum kuruluşları insan hakları konusunda eğitici ve bilinçlendirici çalışmalar yapıyor mu? Yayınlarında insan haklarına, insan haklarının ihlal edildiği vakıalara, bunların bireysel ve toplumsal sonuçlarına yer veriyor mu? Bu soruların yanıtlarının hayır olduğu bir yerde insan hakları ihlallerinin önüne geçmek pek de kolay olmayacaktır. Kitle iletişim araçları hüküm sürdüğü çağımızda bu fırsatın değerlendirilmesiyle her birey, bir diğeriyle hak ve özgürlükleri bakımından aynı hukuki koşullarda bulunduğunun bilincine varmalıdır. Ne yazık ki; Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkede bu fırsat değerlendirilememektedir. Özellikle devletler tarafından medyaya uygulanan sansür sebebiyle toplumların önemli bir çoğunluğu devletlerin önlemede yetersiz kaldığı ve hatta bizzat kendilerinin sebep olduğu insan hakları ihlallerinden bihaberdir. 

 III. İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİN ADLİ TIP BOYUTU

Tıp ve hukukun işbirliğiyle yürütülen ve ortak çalışma alanları olan adli tıp, insan hakları ihlalleriyle savaşta çok önemli bir yere sahiptir. İnsan hakları ihlallerinden olan “işkence” bir halk sağlığı sorunudur[11] ve bir insana işkence yapılıp yapılmadığı, insan onuruna aykırı, küçültücü bir muamelede bulunulup bulunulmadığı adli tıbbın incelemeleri ve değerlendirmeleriyle tespit edileceği için adli tıp bu inceleme ve değerlendirmelerini en sağlıklı şekilde yapmalıdır. Adli tıbbın yapacağı sağlıklı değerlendirmeyle insan hakları ihlalleri saptanacaktır.[12]

İnsan hakları ihlallerinin saptanması ve bu gibi durumlarda otopsi ve muayenenin yapılma şekli, karşılaşılan sorunların çözümü adli tıp uzmanlarının uğraş alanıdır.[13] Adli tıp uzmanlarının ve adli rapor verme durumunda olan herkesin haklarla ilgili uluslararası sözleşmeleri bilmesi ve insan vücudunda meydana gelen lezyon ve yaralanmaları tanımlarken bilimsel, objektif, açık ve detaylı şekilde tanımlaması insan hakları ihlallerinin önlenmesinde önem arz etmektedir. [14]

Türkiye’nin de tarafı olduğu, insan haklarının güvencesi olan uluslararası anlaşmalar uyarınca işkence yasaktır ve uygulayanlar için ağır yaptırımlar mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. maddesi, kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağını; kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağını düzenler. Ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun 94. ve 95. maddelerinde işkence suç olarak düzenlenmiştir ve ülkemiz 1988 yılında “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”ni kabul etmiştir.[15] İşkence söz konusu olduğunda suçu cezalandıracak olan mahkemelerdir; adli hekimin görevi ise tıbbi tanıklık etmek, kanıt sunmaktır.[16] Adli hekim, muayenede ve muayene ile ilgili raporun düzenlenmesinde uluslararası standartları referans alacaktır ve raporuyla klinik tanı koyarak bunu belgeleyecek, görüş ve kanaatini bildirecektir.[17] Rapor ile görüş ve kanaatini bildiren adli hekim, gözlemlerinde tarafsız olmalıdır.

Hasta muayene edilmeden önce muayene ve tedavinin amacı kendisine bildirilmelidir. Usulüne uygun bilgilendirilmiş onam alınması önemli bir ahlaki yükümlülüktür, hastanın çıkarları gözetilmelidir. [18] Adli hekim, gerçekten yaşananlarla abartılmış öyküyü ayırt edebilmek için son derece dikkatli olmalıdır çünkü en büyük sorunlardan biri de kişinin işkence ve kötü muamele öyküsüne dair iddialarının doğruluğunun tespitidir. Kişinin öyküsündeki özel bilgiler doğrunun tespitinde faydalı olacaktır. [19] Özellikle kişiye uygulanan cinsel işkence, salt fiziksel bir saldırı içermediğinden fiziksel ve psikolojik belirtiler bir arada bulunacaktır; ikisi arasındaki ayrım pek de kolay olmayacaktır.[20] Adli hekim mümkün oldukça her lezyon için “hastanın öyküsüyle uyumlu/uyumlu değil” şeklinde değerlendirmesini yapmalıdır, adli makamlar tarafından sorulan sorulara cevap verirken adli soruşturmanın boyutunu etkileyebilecek diğer tüm bulgulara da raporda yer vermelidir.[21]

 IV. İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİN HUKUKSAL BOYUTU

İnsan hakları ile ilgili ulusal ve uluslararası koruma ve denetim mekanizmaları vardır ve bu mekanizmalar insan hakları ihlalleri ile savaşın baş aktörleridir. Ulusal koruma ve denetim mekanizması Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru yoludur; uluslararası koruma ve denetim mekanizması ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesidir.

Türk hukukunda durum şudur; Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye’nin de taraf olduğu buna ek protokoller kapsamındaki herhangi bir hak ve özgürlüğün kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasındaki kişi Anayasa Mahkemesine başvurabilecektir.[22] Bu şikayet, temel hak ve özgürlüklerin etkili bir biçimde korunmasını ve insan hakları ihlallerinin önüne geçilmesini amaçlamaktadır. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ek Protokollerin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiaları, yasama işlemleri ile düzenleyici işlemler, Anayasa Mahkemesi kararları ile anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler bireysel başvuruya konu olamayacaktır. [23] Bireysel başvurular, zaman bakımından yetki, yer bakımından yetki, başvurunun şekli, menfaatin güncel olması, olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gibi kabul edilebilirlik şartlarına tabidir.

Anayasa şikayeti ikincil nitelikte bir yargı yoludur; diğer hukuki yollar ve kanun yolları tüketildikten sonra başvurulabilir.[24] Anayasa Mahkemesi, esas incelemenin sonucunda başvurucunun hakkının ihlal edilip edilmediğine karar verecektir ve olayların başvurucu tarafından ne şekilde nitelendirilmiş olduğu ile bağlı değildir; olayların niteliğini takdir yetkisine haizdir. İhlal kararı verilirse mahkeme, ihlalin ve sonuçlarının kaldırılması için hüküm verecektir ancak yerindelik denetimi yapamayacaktır. Anayasa Mahkemesi kararları anayasa ve kanunlar uyarınca kesin ve bağlayıcıdır. Hukuk devleti ilkesi, kesin hükümlerin icrasını gerekli kılmaktadır; kararların gereği yerine getirilmelidir ve ihlal kaldırılmalıdır.

Avrupa Konseyi’ne bağlı olarak 1959 yılında kurulmuş olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, insan haklarının uluslararası koruma ve denetim mekanizmasıdır. Bireyler, topluluklar, tüzel kişiler ve devletler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesi durumunda belirli kurallar çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurabilecektir. [25] Bireysel başvuru hakkı, yaşına, vatandaşlığına bakılmaksızın herkese tanınmıştır ve bireyin öncelikle iç hukuk yollarını tüketmesi, konu hakkında olumsuz nihai karar alındıktan 4 ay içerisinde AİHM’e başvurması gerekmektedir. AİHM, başvurucunun sözleşmede tanınan bir hakkının devlet tarafından ihlal edildiğine kanaat getirirse, devleti tazminata mahkum edecektir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, mahkemenin kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetlemektedir ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymamanın hukuki ve siyasi yaptırımları vardır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2019 raporuna göre Türkiye, uygulanmayan 184 AİHM kararı ile ikinci sıradadır.

V. TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA İNSAN HAKLARI İHLALLERİ

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulü üzerinden 72 yıl geçmiştir ve tüm tarihsel süreç boyunca insan hakları ihlallerinin önüne geçebilmek, temel hak ve özgürlüklerin dünya çapında gözetilmesini sağlamak için birçok koruma ve denetim mekanizması geliştirilmiştir. Tüm bunlara rağmen hala insan hakları ihlallerini önleyebilmek mümkün olmamaktadır. Libya’da gençler para karşılığında satılmakta, Yezidi kadınlar IŞİD tarafından kaçırılıp köleleştirilmekte, mülteciler her gün dünyanın farklı yerlerinde zorla çalıştırılmakta, borçlandırılarak fuhuşa zorlanmakta, finansal olarak içinde bulundukları belirsizlikler sebebiyle organlarını bile satmaya mecbur bırakılmaktadır ve çok sayıda ülkede devlet eliyle işkence devam etmektedir; temel hak ve özgürlük ihlalleri dünya çapında acı sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle Avrupa ülkeleri arasında ciddi tartışmalar yaratan mülteci probleminin Türkiye cephesinde de yadsınamayacak insan hakları ihlalleri gerçekleşmektedir.[26] 

İnsan Hakları Derneği’nin “2019 yılı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Raporu”na göre otoriter yönetimdeki ısrar, adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü, basın ve kitle iletişim özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerin ihlalini beraberinde getirmektedir. Belirtmek gerekir ki, bu yaşam hakkı ihlalleri devlet güvenlik güçlerinin ihlalleriyle sınırlı değildir; üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen ancak devletin koruma ve önleme yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu meydana gelen insan hakları ihlalleri de buna dahildir. [27] Usul güvencelerinin işkencenin önlenmesindeki rolü büyüktür ancak OHAL dönemindeki yasal düzenlemelerle büyük ölçüde tahribata uğramıştır, özellikle cezaevlerinde keyfiyete dayalı bir ortam yaratılmıştır. [28] Son yıllarda ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar ve saldırılar hızla artmaktadır ve beraberinde başka hakların ihlalleri de gündeme gelmektedir. Devletin izlediği şiddet politikası ve koruma-önleme yükümlülüğündeki ihmalleri gazetecilere yönelik saldırıların, kadınların ve çocukların yaşam haklarına yönelik ihlallerin önlenememesine sebebiyet vermektedir.[29]

Tüm dünyayı ve Mart 2020 itibarıyla Türkiye’yi etkisi altına alan COVID-19 virüsünün sebep olduğu pandemiyle mevcut sağlık sistemleri çöküntüye uğramıştır ve ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi birçok sıkıntıyı da beraberinde getirerek insan haklarının önemini bir kez daha ortaya koymuştur. İnsan haklarını gözetmek pandemiyle başa çıkabilmenin anahtarıdır ancak devletlerin birçoğu, bu krizde de önce insan haklarından vazgeçme alışkanlıklarını devam ettirmiştir.

 VI. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Dünyada ve ülkemizde insan hakları ihlallerinin önüne geçilebilmesi için öncelikli olarak yapılması gereken şey, bireylerin insan hakları konusunda bilinçlenmesi, hak ve özgürlükleri hakkında bilgi sahibi olması için devletlerin eğitim sistemlerini düzenlemesi ve müfredatlarında insan haklarına yer vermesidir. Elbette bireylerin temel hak ve özgürlükleri konusunda bilinç düzeylerinin arttırılması için müfredat değişikliği yeterli olmayacaktır; medyanın ve yayıncılık faaliyeti gerçekleştiren tüm kuruluşların insan hakları ihlallerine yönelik tutumları gözden geçirilmelidir. Her birey temel hak ve özgürlüklerini bilmeli, haklarının diğer bireylerle aynı hukuki koşullarda olduğunun bilincine varmalıdır. Medyaya ve diğer tüm yayıncılık faaliyetlerine yönelik sansür, tarafsızlığı ve toplumsal bilinci olumsuz yönde etkilemektedir. İnsan hakları ihlallerine yönelik savaşta belki de en önemlisi ayrımcı dil kullanımını önlemeye yönelik çalışmalar olacaktır. Devletin insan hakları ihlallerine karşı bireyleri koruma ve önleme yükümlülüğü vardır ve devlet bu yükümlülüğü doğrultusunda bireylerin ötekileştirilmesine engel olmalı, şiddet eylemlerine sebebiyet verecek her türlü faaliyetin karşısında yer almalıdır.

İnsan haklarının kaynağı hayattır ve konunun temas ettiği her alanda faaliyet gösteren uzmanların tarafsızlığı büyük önem arz etmektedir. Ulusal ve uluslararası koruma ve önleme mekanizmalarının kararlarının uygulanması, insan haklarının ne denli gözetildiğini ve tarafsızlığın denetimini ortaya koyacaktır. Dolayısıyla; ülkemizde insan hakları ihlalleriyle mücadelede Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının uygulanması elzemdir.

İnsan hakları ihlalleriyle savaşın en önemli aktörlerinden olan sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi gerekmektedir. Sivil toplum kuruluşları sayesinde hem toplum insan hakları ihlalleri konusunda bilinçlenecektir, hem de sahada aktif bir çalışmayla hak ihlalleriyle mücadele edilecektir. 

KAYNAKÇA

Cantürk, Gürol, “Adli Tıp ve İnsan Hakları”, TTB Dergisi, 2004, [https://www.ttb.org.tr/STED/sted1004/adli.pdf] (Son Erişim Tarihi: 24.05.2020).

Gürpınar, Serhat / Korur Fincancı, Şebnem, “İnsan Hakları İhlalleri ve Hekim Sorumluluğu”, İzmir Tabip Odası, [https://www.ttb.org.tr/eweb/adli/2.html] (Son Erişim Tarihi:24.05.2020).

Kaschel, Helena, “Dünyanın 70 Yıllık İnsan Hakları Karnesi, Deutsche Welle Türkçe, [https://www.dw.com/tr/d%C3%BCnyan%C4%B1n-70-y%C4%B1ll%C4%B1k-insan-haklar%C4%B1-karnesi/a-46634926] (Son Erişim Tarihi: 24.05.2020).

Öndül, Hüsnü, “İnsan Hakları Hukuku Notları”, Diyarbakır Barosu Staj Eğitim Komisyonu, 2019, [https://www.ihd.org.tr/wp-content/uploads/2019/12/diyarbak%C4%B1r-barosu-insan-haklar%C4%B1-hukuku-notlar%C4%B1_duzeltme.son_.pdf] (Son Erişim Tarihi: 20.05.2020).

Polat, Oğuz, Klinik Adli Tıp, İstanbul: Seçkin Yayıncılık, 2017.

Tezcan, Durmuş / Erdem, Mustafa Ruhan / Sancakdar, Oğuz / Önok, Rifat Murat, İnsan Hakları El Kitabı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2019.Tosun, Erkan “İnsan Hakları”, (Manisa: Celal Bayar Üniversitesi, Kamu Yönetimi, Yüksek Lisans Tezi), [https://www.academia.edu/41472966/%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1] (Son Erişim Tarihi: 20.05.2020).

Tosun, Erkan, “İnsan Hakları”, (Manisa: Celal Bayar Üniversitesi, Kamu Yönetimi, Yüksek Lisans Tezi), [https://www.academia.edu/41472966/%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1] (Son Erişim Tarihi: 20.05.2020).

Tosun, Erkan, “Türkiye’de İnsan Hakları ve Sorunlar”, [https://www.academia.edu/41463485/T%C3%BCrkiye_de_%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1_ve_Sorunlar] (Son Erişim Tarihi: 25.05.2020).

[1] Durmuş Tezcan / Mustafa Ruhan Erdem /Oğuz Sancakdar/Rifat Murat Önok, İnsan Hakları El Kitabı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2019, s.27.

[2] Erkan Tosun, “İnsan Hakları”, (Manisa: Celal Bayar Üniversitesi, Kamu Yönetimi, Yüksek Lisans Tezi), s.1, [https://www.academia.edu/41472966/%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1] (Son Erişim Tarihi: 20.05.2020).

[3]A.g.e.

[4] Hüsnü Öndül, “İnsan Hakları Hukuku Notları”, Diyarbakır Barosu Staj Eğitim Komisyonu, 2019, s.4, [https://www.ihd.org.tr/wp-content/uploads/2019/12/diyarbak%C4%B1r-barosu-insan-haklar%C4%B1-hukuku-notlar%C4%B1_duzeltme.son_.pdf] (Son Erişim Tarihi: 20.05.2020).

[5] Durmuş Tezcan / Mustafa Ruhan Erdem /Oğuz Sancakdar/Rifat Murat Önok, a.g.e s.29.

[6]A.g.e, s.31.

[7]A.g.e, s.32.

[8] Erkan Tosun, a.g.e, s.100.

[9]A.g.e

[10] Durmuş Tezcan / Mustafa Ruhan Erdem /Oğuz Sancakdar/Rifat Murat Önok, a.g.e s.49.

[11] Serhat Gürpınar/Şebnem Korur Fincancı, “İnsan Hakları İhlalleri ve Hekim Sorumluluğu”, İzmir Tabip Odası, [https://www.ttb.org.tr/eweb/adli/2.html] (Son Erişim Tarihi:24.05.2020).

[12] Gürol Cantürk, “Adli Tıp ve İnsan Hakları”, TTB Dergisi, 2004, s.381, [https://www.ttb.org.tr/STED/sted1004/adli.pdf] (Son Erişim Tarihi: 24.05.2020).

[13]A.g.e, s.382.

[14] Oğuz Polat, Klinik Adli Tıp, İstanbul: Seçkin Yayıncılık, 2017, s.123.

[15]A.g.e, s.124.

[16] Serhat Gürpınar/Şebnem Korur Fincancı, a.g.e.

[17] Oğuz Polat, a.g.e, s.124.

[18]A.g.e.

[19]A.g.e, s.126.

[20]A.g.e, s.127.

[21]A.g.e, s.129.

[22] Durmuş Tezcan / Mustafa Ruhan Erdem /Oğuz Sancakdar/Rifat Murat Önok, a.g.e, s.820.

[23]A.g.e, s.825.

[24]A.g.e, s.823.

[25] Durmuş Tezcan / Mustafa Ruhan Erdem /Oğuz Sancakdar/Rifat Murat Önok, a.g.e, s.853.

[26] Helena Kaschel, “Dünyanın 70 Yıllık İnsan Hakları Karnesi, Deutsche Welle Türkçe, [https://www.dw.com/tr/d%C3%BCnyan%C4%B1n-70-y%C4%B1ll%C4%B1k-insan-haklar%C4%B1-karnesi/a-46634926] (Son Erişim Tarihi: 24.05.2020).

[27] İnsan Hakları Derneği Raporu, “2019 Yılı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Raporu”, Ankara, 2020, [https://www.ihd.org.tr/2019-yili-turkiye-insan-haklari-ihlalleri-raporu/] (Son Erişim Tarihi:24.05.2020).

[28]A.g.e

[29] Erkan Tosun, “Türkiye’de İnsan Hakları ve Sorunlar”, [https://www.academia.edu/41463485/T%C3%BCrkiye_de_%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1_ve_Sorunlar ] (Son Erişim Tarihi: 25.05.2020).

Yukarı