A. İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN İMZA SÜRECİ

İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi" Türkiye önderliğinde Avrupa Konseyi ile birlikte hazırlanan bir sözleşmedir. İstanbul'da gerçekleşen bir toplantıda imzaya açılması hasebiyle İstanbul Sözleşmesi adını almıştır. Ülkemiz 11.05.2011 tarihinde sözleşmeyi ilk imzalayan ve 24.11.2011 tarihinde ise onaylayan ilk ülke olmuştur. Temmuz/2020 itibariyle ise; sözleşme 45 ülke ve AB tarafından imzalanmış, 34 ülkede de onaylanmıştır.

Bu sözleşmenin Türkiye öncülüğünde hazırlanmasının asıl nedeni, sözleşmenin ilham kaynağı olan ve kadına yönelik aile içi şiddet nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine açılmış Nahide AKGÜN OPUZ davasıdır.

Dava, devletin kendisini eşinin şiddetinden korumadığı gerekçesiyle Nahide AKGÜN tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ ne 15.07.2002' de başvurulması ile başlamıştır. Mahkeme, Türkiye’nin şiddet gören bir kadını, savcılığa başvurduğu halde, kocasından koruyamayarak ayrımcılık yaptığına hükmetmiş ve Türkiye’yi tazminata mahkûm etmiştir. Bu karar ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarihinde, ilk defa aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle bir devleti mahkûm etmiştir.

Annesinin öldürülmesinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuran Nahide AKGÜN, başvurusunda, yetkililerce yaşam haklarının korunmadığını, annesiyle maruz kaldıklarını şiddet ve tehditlere yerel makamların duyarsız kaldıklarını bildirmiştir. Başvuru, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yaşam hakkını güvence altına alan 2. maddesi ile işkence ve insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağını düzenleyen 3. maddesiyle mahkemelere etkin başvuru hakkına dair 13. maddesine dayandırılmıştır.  Başvuruda, kadınları aile içi şiddetten koruyan bir düzenleme bulunmadığı ve ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddenin de ihlal edildiği belirtilmiştir.

Nitekim; Mahkeme, oybirliğiyle Türkiye'nin şiddet gören bir kadını, savcılığa başvurduğu halde, kocasından koruyamayarak ayrımcılık yaptığına hükmetmiş olup Ankara'nın, Nahide AKGÜN OPUZ adlı vatandaşa 36 bin 500 Euro ödemesine karar verilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararından sonra ise İçişleri Bakanlığı tarafından Nahide AKGÜN’e yakın koruma sağlanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’nin vatandaşını, gelenek, namus ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığından beslenen insanlardan koruyamadığına hükmetmiştir. Türkiye ise; uluslararası nitelikte işbu kararın etkisiyle İstanbul Sözleşmesi’ni en hızlı imzalayıp yürürlüğe koyan ülke olmuştur.

B. İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN KAPSAMI

İstanbul Sözleşmesi muhteviyatı itibariyle; kadını fiziksel ve psikolojik şiddete karşı korumak, ev içi şiddeti önlemek ve ortadan kaldırmak, kadına karşı ileri sürülen her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadın erkek eşitliği vurgulamak, kadına karşı şiddet ve ev içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak, bu amaçla hareket edilen uluslararası işbirliklerini yaygınlaştırmak, kadına karşı şiddet ve ev içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak amaçlarına yönelik birçok nitelikli hüküm içermektedir.

Sözleşmede; kadın erkek eşitliğinin sağlanması için devletin, kadınlara karşı ayrımcılık yapan yasa ve uygulamaları yürürlükten kaldıracağı ve gerekli düzenlemeleri yapacağı düzenlenmiştir. İstanbul Sözleşmesi’nin 3. maddesinde; toplumsal cinsiyetten, herhangi bir toplumun kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özelliklerin anlaşılacağı belirtilmiştir.

Ayrıca; toplumda kadın erkek eşitliği konusunda farkındalığın artırılması, bütün eğitim seviyelerinin müfredatında bu eşitliğin vurgulanması, klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı ve sevgi, şiddete başvurmaksızın kişisel problemlerin çözüme kavuşturulması gibi konularda öğrencilerin öğrenme kapasitelerine uygun içerikler yer alması konusunda düzenlemeler de sözleşmede mevcuttur.

İstanbul Sözleşmesi sonrası ülkemizde 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çıkartılmış ve bu Kanunda İstanbul Sözleşmesi’nin temel ilkelerine de uyulacağı belirtilmiştir. Bahsi geçen niteliklerden de anlaşılacağı üzere sözleşme, son derece ilerici ve toplumun her kesimini koruyucu nitelikte kapsamlı düzenlemeler içermekte olup tüm aile içi şiddet mağdurlarını korumaktadır.

C. SÖZLEŞMENİN FESHİNİN HUKUKİ GEÇERLİLİĞİ

Resmi Gazete'de yayımlanmış olan 23.03.2021 tarihli 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesine karar verildiği duyurulmuştur. Pekâlâ Cumhurbaşkanının böyle bir sözleşmeyi feshetme yetkisi var mıdır?

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre; milletlerarası sözleşmelerin kabul ve onay süreci, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından sözleşmenin onaylanmasının bir kanun ile uygun bulunmasıyla başlar. Kanunun çıkmasının ardından Anayasa Madde 104’e göre; Cumhurbaşkanı, milletlerarası sözleşmeyi onaylar ve yayımlar. İstanbul Sözleşmesi de tüm bu süreci takip ederek TBMM’nin çıkarttığı 6251 sayılı Kanun ile uygun bulunmuş ve milletlerarası sözleşmeleri onaylama yetkisine sahip olan Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmıştır.

Yetkide ve usulde paralellik ilkesi gereğince; hukukumuzda her işlem ancak tesis edildiği şekilde feshedilir. Dolayısıyla; Anayasaya göre onaylanması kabul edilen ve Cumhurbaşkanınca onaylanan bir milletlerarası sözleşmenin feshi için, feshi uygun bulan bir kanun çıkarılması ve feshin Cumhurbaşkanınca onaylanması gerekmektedir.

İstanbul Sözleşmesi’nin feshi için ise bu usule uyulmamıştır. Ayrıca; "Sözleşmenin Feshi" ifadesi de yanlış bir kullanım olup İstanbul Sözleşmesi çok taraflı bir sözleşme olduğundan bu durumda yalnızca ‘’Sözleşmeden Çekilme’’ hususu gündeme gelebilecektir.

Öte yandan; Anayasa’nın 90. Maddesi 3. Fıkrasında; ekonomik, ticari, teknik veya idari sözleşmelerden gerekli şartları taşıyanların TBMM tarafından uygun bulma kanunu çıkarılmaksızın onaylanabileceği belirtilmiştir. Ancak; İstanbul Sözleşmesi bu kapsamda yer almamaktadır.

Son olarak önemle belirtmek gerekir ki; ülkemizde cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadınların ve kadın haklarının korunması açısından kapsamlı düzenlemeler içeren ve hazırlanmasına ülkece öncülük ettiğimiz İstanbul Sözleşmesi’nin ve işbu sözleşmenin iç hukukumuzdaki yansıması olan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kasına karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un bilfiil uygulanmasına devam edilmelidir.

Yukarı