2020 yılının başlarından günümüze kadar tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını, aslında sistemlerin ne kadar hassas bir dengede olduğunu açıkça gözler önüne sermiş bulunmaktadır. Birçok insanın değişen koşullardan etkilendiği ve gittikçe yoksullaştığı bu dönemde gıda hakkı da oldukça önemli bir insan hakları problemi olarak karşımıza çıkmaktadır[1]. Hayatımızda etkisini sürdürmekte olan pandemi koşullarının en çok tehdit ettiği haklardan biri olan gıda hakkı; “açlıktan ve yetersiz beslenmeden kurtulma, besleyici ve kültürel olarak kabul edilebilir nitelik ve nicelikte yiyeceğe her zaman fiziksel ve ekonomik erişim hakkı” olarak tanımlanmaktadır. Aynı zamanda gıda hakkı, yaşam hakkının güvence altına alınmasının esaslı bir unsurudur. Ancak; bugün dünya genelinde yalnızca 29 ülkenin gıda hakkını anayasal güvence altına almış olduğu görülmektedir[2]. Birkaç ülke anayasası dışında diğer ülke hukuk sistemlerinde gıda hakkı dolaylı bir biçimde düzenlemeler ile koruma altına alınmaktadır.

Ayrıca gıda hakkı, yalnızca belirli besinlere sahip olma hakkına ilişkin olmayıp bireylere yeterli gıdaya ve gıda güvenliğinden sürdürülebilir bir biçimde yararlanma için gerekli olan kaynaklara erişim hakkı veren ve uluslararası hukuk tarafından tanınan bir insan hakkı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hak, devletlere açlığın üstesinden gelmek ve gıda güvencesi sağlamak adına birtakım yükümlülükler getirmektedir. Bu kapsamda gıda hakkına ve beslenmeye ilişkin olarak bir dizi uluslararası yasal belgenin geliştirildiği görülmektedir. Geliştirilen bu yasal belgelerin temelini 1941 yılında Franklin Delano Roosevelt’in ‘Dört Özgürlük Söylevi’ (Four Freedoms Address) oluşturmaktadır. Söyleve konu olan dört temel özgürlük; ‘yoksulluğun olmayışı, korkudan kurtulma, ifade ve inanç özgürlüğü’ olarak belirlenmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin (Universal Declaration of Human Rights) 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmesiyle başlayan modern uluslararası insan hakları sistemine gıda hakkının dahil edilmesi bu hakkı sağlam hukuki temellere oturtmaktadır[3].

Evrensel Bildirge’de gıda hakkı, yeterli bir yaşam standardı hakkının parçası olarak kabul edilmiş ve 1966 tarihli Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nde de (International Covenant on Economic, Social and Cultural Rights, ICESCR) düzenlemeye konu olmuştur. Aynı zamanda bölgesel anlaşmalar ve ulusal anayasalarla da gıda hakkı güvence altına alınmıştır.

Ülkemizde ise, 1982 Anayasasının ilgili ‘Toprak Mülkiyeti’ başlıklı 44. maddesi ve ‘Tarım, Hayvancılık ve Bu Üretim Dallarında Çalışanların Korunması’ başlıklı 45. maddesinde halkın gereği gibi beslenmesi düzenlemeye konu olmuştur. Her ne kadar bu hükümler doğrudan gıda hakkıyla ilgili olmasa da dolaylı biçimde gıda ve beslenmeyle ilişkilendirilebilir.

Bunun yanı sıra Belediye Kanunu, İl İdaresi Kanunu ve Çevre Kanunu gibi gıda güvenliğine ilişkin bir takım düzenlemeler de mevcuttur.

Gıda hakkına ilişkin bahsedilen ulusal ve uluslararası gelişmelere karşın çoğu ülkenin bu konuda henüz yeterli ve uygun önlemleri almadığını belirtmek gerekmektedir. Devletler gıda hakkını güvence altına almak için kapsamlı bir düzenleme geliştirmelidir. Bu düzenleme; gıdanın üretimi, işlenmesi, pazarlanması, dağıtımı ve tüketimi dahil olmak üzere gıda sisteminin tüm yönlerini ele almayı; yeterli gıda hakkının gerçekleştirilmesini etkileyen eğitim, sağlık, istihdam ve sosyal yardım alanlarındaki sorunlara değinmeyi; gıda güvensizliğine katkıda bulunan ve gıda hakkının etkili biçimde kullanılmasını önleyen düzenlemelerin ve diğer unsurların kapsamlı bir şekilde incelenmesini içermelidir[4].

Tüm bunların yanı sıra Covid-19 salgını, bir yandan can kayıplarına sebep olurken diğer yandan ekonomik ve sosyal bozulmalara neden olmaktadır. Pandemi, tüm gıda işleyişini etkileyerek gıda sisteminin ne kadar hassas bir dengede olduğunu gözler önüne sermektedir. Sınırların kapatılması, ticaret kısıtlamaları ve karantina önlemleri, pazarlara erişimi, tarım işçilerinin mahsulleri hasat etmesini ve bu ürünleri satmasını engellemektedir. Bu durum, yerel ve uluslararası gıda tedarik zincirlerinin aksamasına sebebiyet vererek sağlıklı ve çeşitli yiyeceklere erişim imkanını sınırlamaktadır[5].

Dünyada hüküm süren serbest piyasa ekonomisi politikası, gıdayı bir insan hakkı olarak değil, değişim değeri olan bir ticari mal olarak ele almaktadır. Bu politikanın sebep olduğu problemler arasında açlık, yoksulluk ve gıda güvencesi üzerindeki olumsuz etki bulunmaktadır. Günümüz gıda sisteminde, gıda hakkının önünde kar etme amacı bu ekonomi politikasının bir sonucudur. Oxfam’ın (Oxford Committee for Famine Relief) 9 Temmuz 2020 tarihinde yayınlamış olduğu ‘Hunger Virus’ adlı rapora göre potansiyel olarak virüse bağlı ölecek olanların sayısından daha fazla sayıda kişinin açlıktan ölmesi beklenmektedir. İlgili rapora göre dünyada açlık krizi giderek ciddileşirken, gıda sektöründe zirvede olan sermaye sahiplerinin kar etmeye devam ettiği kaydedilmiştir[6].

Sayısal veriler dikkate alındığında bu salgının, birçok ülkede gıda güvenliği ve beslenmeye yönelik risklere neden olabilecek önemli zorluklar yaratarak küresel çapta hasara yol açmaya devam edeceği açıktır. Buna ek olarak, üretim ve ulaşımdaki unsurların kısıtlanması sebebiyle iş gücü azaldığından bu durum bazı pazarlarda gıda kıtlığı nedeniyle gıda arzını ve talebini önemli ölçüde etkileyerek gıda kaybına ve gıda israfına yol açmaktadır. Ülkelerin israfı azaltmaya yönelik çabalarını desteklemek için teşvikler oluşturmaya yönelik yatırımlar veya politikalar gibi kamu müdahaleleri bu noktada önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bundan dolayı politikacıların dikkate alması gereken temel konulardan ilki; kaliteli gıda üretmeye, gıdaları iyileştirmeye ve tedarik zincirlerini kısaltmaya odaklı gıda politikaları oluşturmak olmalıdır. Kısa gıda zincirleri, uluslararası ticarete bağımlılığı azaltarak; buna bağlı biçimde de endüstriyel üretimden ve fazla işlenmiş gıdalardan uzaklaşarak gıda ürünlerinin kalitesini ve güvenini arttıracaktır[7]. İkinci temel konu ise, tarımsal iş gücünün yeniden değerlendirilmesine ilişkindir. Pandemi, Batı Avrupa tarım sistemi açısından dışa bağımlı iş gücü kaynağı meselesini gündeme getirmiş ve yerli iş gücü istihdamının gereğini ortaya çıkarmıştır[8].

Karşımıza çıkan bir diğer husus ise, kötüleşen gıda/beslenme güvenliği koşullarının bağışıklık sistemini de etkileyerek salgının ilerlemesinde olumsuz etkiler ortaya çıkarmasıdır. Bu durumdan en çok etkilenen kesim yine, toplumun yoksul ve savunmasız kesimleri olacaktır. Salgın döneminde vücut direncinin arttırılması amacıyla protein ağırlıklı beslenme önerilmesine karşın bu tür bir beslenmenin maliyetinin yüksek olmasından ötürü yoksul kesimin çoğunlukla karbonhidrat bazlı beslenmek zorunda kaldığı görülmekte ve bu tür bir beslenme biçiminin obezite, diyabet, hipertansiyon gibi bir takım riskleri beraberinde getirdiği gözlenmektedir. Bu nedenle hem hayvansal hem bitkisel proteine erişim konusundaki eşitsizlik, sağlık hakkı ve gıda hakkı açısından özellikle yoksul kesimleri daha da kırılgan hale getirmektedir. Bundan ötürü salgın dönemlerinde, her açıdan yetersiz beslenmeyi engellemek gerekmektedir.

Son olarak ActionAid International tarafından Covid-19 salgınının gıda sistemleri üzerindeki etkilerini belirlemeye yardımcı olmak için hazırlanan belgede kısa vadede; hükümetlerin, gelir ve gıda destek programları yoluyla herkesin doğru miktarda ve kalitede gıdaya erişiminin sağlanması, küçük toprak sahibi çiftçiler için asgari gelir desteğinin temin edilmesi ve tarımsal üretimin devamlılığını sağlayıp krizin daha da derinleşmesinin engellenmesi gerekliliği öne sürülmüştür. Ayrıca fiyat dalgalanmaları veya spekülasyonları riskinden korunmak adına fiyat istikrarını sağlamak için düzenleyici önlemlerin alınması gerektiği öne sürülmüştür[9].

Kuşkusuz pandemi öncesi dönemde de açlık ve yoksulluk küresel bir sorun olarak insanlığı tehdit etmekteydi. Fakat; içinde bulunduğumuz pandemi döneminin kamu sağlığını tehdit eden ve sosyal ve ekonomik açıdan ciddi zararlara yol açan etkileri ile daha da hassaslaşan gruplar açısından gıdaya ilişkin büyük yoksunluklar yaşanmaktadır. Nitekim pandemi, birçok ülkede gıda güvenliğine ve beslenmeye yönelik problemlere neden olan zorluklar yaratarak küresel ölçüde ağır bir yıkıma yol açmıştır.

Sonuç olarak, gıda krizi bağlamında gıda fiyatlarının artması, gıdaya erişim ve mevcut sorunları derinleştirme gibi potansiyel etkileri olan bu krizle mücadelede kapsayıcı bir gıda politikasının gerekliliği bir kez daha ortaya çıkmış bulunmaktadır. Küresel pandemi, bu gerekliliği çok açık bir şekilde insanlığın yüzüne vurmaktadır.

[1] Pandemi döneminde temel haklara ilişkin küresel kırılganlıkların insan hakları siyaseti bağlamında çözümlemesi için bkz., Kılıç, Muharrem, “Pandemi Dönemi İnsan Hakları Siyaseti: Hak ve Özgürlükler Düzeninin Kırılganlaşan Doğası”, Adalet Dergisi, syf. 64, 2020/1.

[2] BM Tarım ve Gıda Örgütü’nün (FAO) gıda hakkının tanınma düzeyine ilişkin 2 Ocak 2021 veri tabanı verisidir.

[3] Oshaug, Arne; Eide, Wenche Barth; Eide, Ashjarn, “Human Rights: A Normative Basis For Food And Nutrition-Relevant Policies”, Food Policy, Vol. 19, Nu. 6, 1994, p. 491.

[4] Narula, Smita; Scholes, Jessica; Simon, Matthew, et al., “Nourishing Change: Fulfilling the Right to Food in the United States”, The International Human Rights Clinic, 2013, p. 27.

[5] Joint statement by ILO, FAO, IFAD and WHO, Impact of COVID-19 on People’s Livelihoods, Their Health and Our Food Systems, 13 October 2020, https://www.who.int/news/item/13-10-2020-impact-of-covid-19-on-people’s-livelihoods-their-health-and-our-food-systems

[6] Oxfam, “The Hunger Virus: How Covid-19 Is Fuelling Hunger In A Hungry World”, Oxfam Media Briefing, July 2020, p. 1.

[7] Toffolutti, Veronica; Stuckler, David; McKee, Martin, “Is the Covid-19 Pandemic Turning Into A European Food Crisis?”, p. 631.

[8] Toffolutti, Veronica; Stuckler, David; McKee, Martin, “Is the Covid-19 Pandemic Turning Into A European Food Crisis?”, p. 631.

[9] ActionAid International, “Right to Food, Farmers’ Rights & Covid-19: Policy Priorities and a Call to Action”, 2020, p. 7.

Yukarı