A. SOSYAL MEDYADA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

İnternetin hayatımıza girişi; iletişim kurma, eğlenme, öğrenme, deneyimleme biçimlerimizi tümden değiştirmiştir ve dolayısıyla etkin bir insan hakları koruma mekanizması işletebilme hususundaki önemi yadsınamaz. Özellikle;  sosyal medya platformlarındaki kullanıcı artışının,  insanların düşüncelerini ifade etme konusunda önünü açması ile doğru orantılı olarak ifade özgürlüğü önündeki engeller de git gide arttığından sosyal medya platformlarında ifade özgürlüğünün korunması oldukça mühim bir mesele haline gelmektedir.

Peki ifade özgürlüğünün sınırları nedir? Sosyal medya platformlarının tüm aktörleri ifade özgürlüğünün koruyucu kanatları altında mıdır?

1. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ NEDİR?

İfade özgürlüğü, düşüncenin korunmasını amaçlayan ve ulusal ve uluslararası düzenlemelerle korunan bir temel hak ve özgürlüktür. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, “Düşünce Ve Kanaat Hürriyeti” başlıklı 25. Maddesinde; herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğunu, her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimsenin düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağını, düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamayacağını ve suçlanamayacağını hüküm altına almıştır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından hazırlanan ve temel hak ve özgürlükler bakımından oldukça önemli bir uluslararası mevzuat olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. maddesinde ise, ifade özgürlüğü şu şekilde ifade edilmiştir:

“Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu 205 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.”

İnsanın iç dünyası ile ilgili olan ve dış dünyaya aksettirilmedikçe başkaları tarafından bilinemeyecek olan düşünceler ancak özgürce açıklandığında anlam bulur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi uyarınca; herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir ve bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bununla birlikte; ifade özgürlüğünü de mutlak ve sınırsız olarak nitelendirmek mümkün değildir. İfade özgürlüğü hakkı kullanılırken bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal eden tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Bu husus, ulusal ve uluslararası mevzuatlarda yer almaktadır. Anayasa’nın “Düşünceyi Açıklama Ve Yayma Hürriyeti” başlıklı 26. maddesi ve 13. maddesi uyarınca ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalar ancak kanunla yapılabilir ve demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı gibi hak ve özgürlüklerin özlerine de dokunamaz.

2. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLARI NELERDİR?

Devlet pozitif ve negatif yükümlülüklerini ihlal etmemeli, Anayasa ve taraf olduğu sözleşme yükümlülüklerine uygun davranmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşemsi’nin 10. maddesinin 2. paragrafında kamu makamlarının ifade özgürlüğünün kullanımına yönelik getirebileceği sınırlama rejimi düzenlenmektedir ve buna göre ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler istisnai hallerde kabul görmekte, maddenin öngördüğü sınırlama dar yorumlanmaktadır. Dolayısıyla; bir kamu makamı, ifade özgürlüğüne yönelik bir sınırlama getirdiğinde bu müdahalenin niçin gerekli olduğunu açık ve net, ikna edici bir biçimde açıklamalıdır. Sözleşme’nin anılan maddesinde, belirtilen “gerekli” olma koşulu, müdahalenin bir toplumsal ihtiyaç baskısına karşılık gelmesi ve özellikle izlediği meşru amaçla orantılı olması anlamına gelir.

Bir müdahalenin bu kriterleri yerine getirdiği ve dolayısıyla haklı olduğu, ulusal makamların gösterdiği gerekçelerin “ilgili ve yeterli” olmasıyla anlaşılabilecektir. [1]

Devletin negatif yükümlülüğü, yetkili makamların zorunlu olmadıkça ifadenin açıklanmasını ve yayılmasını yasaklamamasını ve yaptırımlara tabi tutmamasını ifade ederken, pozitif yükümlülüğü ise ifade özgürlüğünün etkili bir şekilde korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını ve denge unsurunun esas alınmasını ifade etmektedir. Devlet pozitif ve negatif yükümlülüklerini gözetmediği takdirde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kişinin şeref ve itibarının haksız bir saldırı altındayken ulusal mahkemeler tarafından gereken ölçüde, etkili bir şekilde korunmadığı gerekçesiyle ihlal kararı verebilmektedir. İfade özgürlüğünün etkin bir şekilde korunmasında oldukça mühim olan “denge” unsurunun sağlanmasında içtihatlara göre dikkate alınması gereken temel ilkeler ise; başvuruya konu ifadelerin kamu yararına ilişkin tartışmaya katkısı, ifade sahibinin tanınırlığı ve daha önceki tutumları, ifadenin içeriği, şekli ve etkileridir. [2]

B. SOSYAL MEDYADA KİŞİLİK HAKKI İHLALLERİ

Kişilik hakkı, kişilerin bedeni ve maddi bütünlüğüne, menfaat ve ilişkilerine yönelik saldırılardan başkalarının kaçınmasını isteme yetkisi veren bir haktır ve dolayısıyla bir hak süjesi olarak kişinin başkaları tarafından tanınmasını istemek ve bu sıfatla itibar görmesi konusundaki menfaat ve yetkilerinin tümü şeklinde tanımlanabilir. [3]

Sosyal medya platformları, bilgiye herkesin kolaylıkla ulaşabildiği, bilgi akışına serbestliğin hakim olduğu ve kişilerin düşüncelerini özgürce paylaştığı ortamlardır ve daha önce de ifade edildiği üzere bu noktada ifade özgürlüğünün mutlak olmadığını, bazı sınırlarının olduğunu söylemek gereklidir. Başkalarının hak ve özgürlükleri, buradaki ifade özgürlüğünün sınırlarını oluştururken bunun en önemli yansıması ise kişilik hakkıdır.

Sosyal medya platformlarında paylaşılan içeriğin iftira niteliği taşıması, hakaret ve tehdit unsurları içermesi dolayısıyla başka bireylerin şeref, haysiyet ve itibarının zedelenmesi bu platformlarda kullanıcılar tarafından paylaşılan içerikler sebebiyle en çok karşılaştığımız ihlal şekillerindendir. Instagram post ve storyleri, tweetler, blog yazıları, Facebook paylaşımları, YouTube videoları ve hatta bu platformlardaki kaydedilmek üzere gerçekleştirilen canlı yayınlar bireyin sosyal medyada kişilik hakkının ihlalinde temel araçlardır. Bu araçlarla herhangi bir kullanıcı, gerçeğe aykırı ve iftira niteliğindeki içeriklerle herhangi bir bireyin kişilik hakkını ihlal edebilmektedir.

İçeriğin sahibi olarak doğrudan sorumlu olmanın yanı sıra, başkasına ait ve kişilik hakkı ihlaline sebebiyet veren bir içeriğe retweet etmek / paylaşmak / favorilere eklemek / beğenmek suretiyle bağlantı sağlayan olarak sorumluluk da söz konusu olabilmektedir. Kural; başkasına ait içerik nedeniyle sorumlu olunamayacağı olsa da, bağlantı sağlayan hesabın bilinirliği ve söz konusu içeriğe başkalarının da ulaşmasının amaçlandığı, paylaşım biçiminden açıkça belli olduğu durumlarda sorumluluk gündeme gelebilecektir.

İç Hukukumuzda; 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınların Düzenlenmesi Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un “Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi” başlıklı 8/A maddesinin 4. Fıkrasında, bu madde kapsamındaki suça konu internet içeriklerini oluşturanlar ile yayanlar (retweet etmek / paylaşmak / favorilere eklemek) hakkında Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulacağı, Başbakanlık ve ilgili bakanlığın talebi üzerine Başkanlık tarafından içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararı verileceği hüküm altına alınmıştır. [4]

Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2015/25961 Esas, 2018/1903 Karar sayılı 15.02.2018 tarihli bir kararında, ifade özgürlüğünün sınırları ve gözetilmesi gereken denge unsuru şu şekilde ifade edilmiştir:

“İnsanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, savunabilmesi ve yayabilmesi olarak kabul edilen, ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa'nın 26. maddesinde, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Bunun yanında, bu hak, birçok uluslararası belgeye ve mahkeme kararına da konu olmuştur. Türkiye'nin de yargılama yetkisini kabul ettiği AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesinin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM'e göre ifade özgürlüğü, yokluğu halinde "demokratik bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. Bununla birlikte, ifade özgürlüğü de mutlak ve sınırsız değildir. Bu hak kullanılırken bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edecek tutum ve davranışlardan kaçınılması hem ulusal hem de uluslararası mevzuatlarda yer almaktadır. Nitekim Anayasa'nın 26. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürlüğü, aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sebeplerle sınırlandırılabilir. Dolayısıyla anılan madde ile Anayasa’nın 13. maddesine göre, ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalar ancak kanunla yapılabilir ve demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı gibi hak ve özgürlüklerin özlerine de dokunamaz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açısından, başvuranların özel hayata saygı hakkı ve ifade özgürlüğü eşit derecede önemlidir. Denge unsurunun sağlanmasında içtihatlara göre göz önünde bulundurulması gereken temel ilkeler ise, başvuruya konu ifadelerin kamu yararına ilişkin tartışmaya katkısı, ifade sahibinin tanınırlığı ve daha önceki tutumları, ifadenin içeriği, şekli ve etkileridir.”

Sonuç olarak; ifade özgürlüğü ulusal ve uluslararası düzenlemelerle korunurken, sosyal medya platformlarındaki kişilik hakkı ihlalleri ise ifade özgürlüğü bakımından önemli bir sınırdır. Özgürlük kural, sınırlama ise istisnadır. Dolayısıyla; ifade özgürlüğüne yönelik bir sınırlama getirilecekse, bu müdahalenin gerekçesi ikna edici bir biçimde açıklamalı ve sınırlama izlediği meşru amaç ile orantılı olmalıdır.


[1] Yargıtay 18. CD., E. 2015/25961 K. 2018/1903 T. 15.2.2018

[2] Yargıtay 18. CD., E. 2015/25961 K. 2018/1903 T. 15.2.2018

[3] Jale G. Akipek/Turgut Akıntürk/Derya Ateş-Karaman, Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, I. Cilt, 10. Baskı, Beta Yayıncılık, İstanbul 2013, s. 341-342

[4] Kaya, M. (2015). SOSYAL MEDYA VE SOSYAL MEDYADA ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİN KİŞİLİK HAKLARININ İHLALİ. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, (119), 277-306.

Yukarı