Hukuk, bir anlamda hakların hak sahibine teslim edildiği ve bu yolla zayıf olanın daha güçlü olan karşısında korunduğu bir zemindir. Hukukun sağladığı güvenceler çeşitli mücadelelerle, sosyal ve ekonomik yönleri kuvvetli olan değişimlerin sonucu kazanılmıştır. İş hukukunun ortaya çıkışı da Sanayi Devrimi'yle birlikte olmuş, sanayi sektöründe çalışan işçileri işverenlerine karşı koruma ihtiyacıyla doğmuştur. Özetle; sanayi sektöründe çalışanların hakları gözetilmiş, iş hukukunun temeli o sektörün ihtiyaçlarına göre oluşmuştur. Tarım sektörü söz konusu olunca, kanun koyucunun iş hukukunu tarım çalışanları ve işverenleri arasındaki ilişkiye uyarlaması görece zor olmuştur. Hukuki yapı içinde, tarım çalışanlarının hakları uzun süre çok kısıtlı düzenlemelerle korunmuştur.

Öncelikle kabul etmek gerekir ki; Türkiye'de tarım çalışanlarının iş hukuku kapsamında değerlendirilmesini sınırlandıran bazı faktörler mevcuttur. Tarımın yapısal özellikleri, tarımda çalışma şartlarının farklılığı, tarımsal işletmelerin hukuki yapıları bu faktörlerden bazılarıdır. Tarımda doğal şartlara bağlılık çok fazla olmasının yanında üretim periyodu sınırlıdır. Bu durum, sektörü diğer sektörlerden farklılaştırdığı gibi çalışma şartlarında da önemli ölçüde farklılaşmalar görülmektedir.  Tarımda işçi ve işveren ilişkisi hukuki bir yapı doğacak şekilde oluşmamıştır. Aile iş gücünün önemli ölçüde kullanılması, iş hukukunun özelliklerinden olan işçi ve işveren arasında ücret ve hizmet sözleşmesi gibi hukuki bir ilişki kurulmasını engellemektedir. Bunun dışında mevsimlik tarım işçilerinin çalışma sürelerinin kısalığı ve hizmet sözleşmesiyle çalışmamaları, bu tür zor koşullarda çalışan işçileri iş hukukunun kapsamı dışında bırakarak hukuki güvenceden yoksun kalmalarına yol açmaktadır.

4773 sayılı mülga İş Kanunu'nda sadece tarım işçilerinin çok küçük bir kesimini temsil eden kamuda çalışan tarım işçilerini korumaktaydı. Ancak; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda da yer alan ‘’Sosyal Hukuk Devleti’’ ilkesi gereğince ve uluslararası düzenlemelerce toplumda çalışan tüm kesimlerin hukuki güvenceye kavuşturulması gerekmekteydi. Bu sebeple; 2003 yılında kabul edilen 4857 Sayılı İş Kanunu tarım işçileriyle ilgili önemli değişiklik ve yenilikler getirmiştir.

İlk olarak, söz konusu kanunun 4. maddesinde "50'den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya işletmeleri" hükmü getirilerek 50’den fazla sayıda işçi çalıştıran tarım işletmeleri İş Kanunu kapsamına alınmıştır. Böylece; tarım işçileri de İş Kanunu'nun kapsamındaki işçilere tanımış olan ayrıcalıklardan yararlandırılmıştır. Fakat; getirilen düzenlemeler, ne kadar görünürde büyük bir değişiklik olsa da, Türkiye'deki tarım koşulları gözetildiğinde gerek sayı şartı gerek de süre şartı bakımından söz konusu koruma gerçekleşememektedir.

4587 sayılı İş Kanunu'nun 111. maddesinde hangi tür işlerin tarım işi sayılacağı da tanımlanmış ve tarım işyerlerinde çalışanların, çalışma şartlarına, hizmet akdine, ücretlerine ve işin düzenlenmesine ilişkin hususların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile belirleneceği kabul edilmiştir. Söz konusu hükümden hareketle 2004 yılında, Sanayi, Ticaret, Tarım ve Orman İşlerinden Sayılan İşlere İlişkin Yönetmelik kabul edilmiş ve İş Kanunu kapsamına giren tarım faaliyetleri tek tek sayılmıştır. Diğer bir yönetmelikte aynı yıl "Tarım ve Ormandan Sayılan İşlerde Çalışanların Çalışma Koşullarına İlişkin Yönetmelik" adı altında çıkmış ve tarım çalışanlarının çalışma şartlarına ilişkin esaslar düzenlenmiştir.

Tarım işçilerine İş Kanunu hükümleri uygulanırken, 4857 Sayılı İş Kanunu Madde 10'da yer alan sürekli-süreksiz işler ayrımını ve bu işlerin tabi olduğu hükümlerle ilgili düzenlemeyi de dikkate almak gerekmektedir.

4857 Sayılı İş Kanunu Madde 10'da nitelikleri bakımından en çok otuz iş günü süren işlerin süreksiz iş, bundan daha fazla sürenlerin ise sürekli iş olduğu düzenlenmiştir.  Ayrıca; süreksiz nitelikteki tarım işlerine uygulanmayacak hükümlerin neler olduğu tek tek sayılarak belirtilmiştir. Tarım sektöründeki çalışma süreleri gözetildiğinde, bu madde özellikle mevsimlik tarım işçileri açısından olumsuz nitelik taşımaktadır. Türkiye'de özellikle ürün hasadı döneminde pamuk, çay, fındık, incir gibi endüstriyel bitkilerin toplanmasında mevsimlik tarım işçileri yoğun olarak çalıştırılmaktadır. Bu işçilerin çoğu kısa süreli ve dönemsel çalışmaları sebebiyle İş Kanunu'ndaki 30 günlük süre şartını sağlayamaması, İş Kanunu anlamında süreksiz iş olduğunu göstermektedir. Süreksiz iş kabul edilen işlerde ise işçiler, işverenin işçiye karşı sorumluluğu, çağrı üzerine çalışma, yıllık ücretli izin gibi işçiye işveren karşısında koruma sağlayan hükümlerden yararlanamamaktadır. Bu durumda süreksiz nitelikteki işlerde ortaya çıkan kanuni boşluk, 6353 sayılı Türk Borçlar Kanunu hizmet sözleşmesi hükümleri uygulanarak doldurulmaya çalışılmıştır.

Ne kadar tarım işçileri sınırlı olarak da olsa 4857 Sayılı İş Kanunu kapsamında hukuki güvenceye kavuşsa da düzenlemeler eksik ve yetersizdir. Özellikle; kanunun uygulama kısmına bakarsak, tarım işçilerinin haklarını bilmemesi ve sorunlarını dile getirecek bir mecralarının olmaması kanunun etki alanı bulmadığını göstermektedir.

Kanımızca, tarım kesiminde faaliyet gösteren tarım işçilerinin hukuki sorunlarının çözümünde her şeyden önce, Türkiye'nin mevcut tarımsal yapısındaki olumsuzlukların düzeltilmesi ve tarım kesimine özgü "Tarım İşletmesi", "Tarım İşçisi", "Çiftçi", "İşletmeci" ve "Köylü" kavramlarının sınırlarının belirlenerek net bir şekilde ortaya konulması gerekir. Atılacak bir sonraki adım ise; tarım kesiminde faaliyet gösteren tarım işçilerinin çalışma şartları ve korunmasına ilişkin özel bir kanun çıkarılması olmalıdır.

Yukarı